27 Ekim 2016 Perşembe

Kayınvalidem ve annesinden nasıl daha genç gözüktüğümü işte açıklıyorum :)

En çok merak edilen konulardan bir tanesi de cildim için ne kullandığımdı, çünkü fotoğraflarda oldukça iyi gözüküyordu. Sıkı durun açıklıyorum. FİLTRE :D
evet yanlış görmüyorsunuz :) Canikomlar sosyal medyada belli bir takipçiye ulaşıpta siyah noktalarını, vaktiyle sıkıp iz bıraktırdığı sivilcelerini göğsünü gere gere gösterecek bir insan evladını analar henüz doğurmadı benden söylemesi. Ben ki o filtreler ve shop programlarıyla anamı Emel Sayın’ın gençliğine döndürdüm gerisini varın siz düşünün :)

Eveeet kendimi yeterince yerdiğime göre en sevdiğim kısma yani övme kısmına geçebiliriz:)
Bugüne bugün ufukta 30’u görmeye başlamış biri olarak kimse yaşımı duyduğunda inanmıyor ya da inanmamış gibi yapıyor:) Genetik demiyeceğim anamın hali ortada :D (neyseki şimdilik bloga girmeyi beceremiyor. )

Çoğunuzun bildiği üzere makyaj yapmıyorum, bunun birden çok nedeni var. En başta benim gibi tembel insana göre değil. Bir kaç kez rimel süreyim dedim temizlerken kirpiklerin yarısını lavaboda bıraktım. O fondötenleri, pudraları deseniz cildime sürersem kendimi kirli gibi hissediyorum. Likit çekmeyi beceremem hiç deneme girişimim olmadı bir de günde en az 5 kez X3 yüzümü yıkadığımı varsayarsak makyaj bana nasıl dayansın. İşte düğünden düğüne, bayramdan bayrama anca bir göz kalemi bir ruju arifin “hiç yakışmamış” bakışlarına maruz kalmadan sürebilirsem ne ala.

Kendi doğallığında, fresh bir cilt bence çok daha tercih edilesi. Bunun için sigara kullanıyorsanız lütfen bırakın, sigara kullanan insanların cildini 50 m uzaktan tanıyabilirim. Arif (ne yazık ki genetik) yaşlanmıyor. Düşünebiliyor musunuz bana rağmen yaşlanmıyor. Saçına tek bir beyaz düşmedi, kırışıklığı sadece alnında, o da bana sürekli hayır dediği için kaşlarını hep havada tutmasından kaynaklanıyor :)

Kayınvalidemin de, annesinin de saçları hiç boya görmemiş ve abartmıyorum benden daha az beyazları var:(
Bizim ailenin saçlar 30 u görememiş. Neyse ki bunu örtüyle kamufle edicem :) Bu arada ilkokul 4. sınıfta saçlarıma perma yaptırdığımı söylemiş miydim :)
Evet evet yanlış duymadınız 11 yaşımda abim evlenirken yengem saçlarına perma yaptırıyordu, ben de istedim. Kuaför olmaz, saçların yanar dedi. Öyleyse bu düğünde olmaz dedim:) Sağolsun annem! her zaman iki tane çakıverir :) ozaman çakmayası tutmuş, izin vermiş. Hadi ben de akıl yok diyorum ulan hiç mi kimse dur demez 11 yaşındaki çocuğa. 
Benim saçlar mefta tabi…

Geldim orta 1 e…
-Saçlarımı sarıya boyatmak istiyorum anne
+Hay hay kızım.
(Benim bu annemde ayar yok, terliği ağzıma vuracağı yerde saçlarımı boyattık sarıya :) )


Geldik liseye, ozamanlar saç düzleştirici yok tabi. 2 güne bir ütüyle düzleştirilcek. Kim bu şanslı kişi. Tabi ki annem :) kırk nazla ütü masasını önüne getirir dizisini de açarsam ütülüyodu. Dizinin heyecanıyla buhara basıp yandım Allah diye çığlıklarımı saymazsak epek başarılıydı annem o konuda :)

Bu durum üniversitenin ilk senesine kadar böyle devam etti, ne zamanki arif çıktı karşıma ondan sonra ben saç boyamayı bıraktım(çünkü aranan kan bulunmuş, amaca ulaşılmış :P) o gün bugündür de boyanmadı sanırım :) Şimdi boyatmak istesem de arif izin vermiyor. Ama bunu hiçbir zaman katı kurallarla yapmıyor :) Direk hayır deyip kestirip atsa o da çok iyi biliyor ki bir akşam eve geldiğinde beni ya sarı ya kızıl bulacak. İşi bilip işe gitmeyenlerdendir kendisi.

İşte o sebeplerledir ki benim saçlarım bir daha hiç kendine gelemedi, siz siz olun çocuklarınıza uygun bir dille neden o yaşlarda bunu yapamayacağını anlatın. Herşey zamanında güzel…

Evet gelelim kremlere, üniversitenin ilk yıllarından beri düzenli olarak gecesi gündüzü gözaltı gözüstü yok sütü yok toniği hepsini kullanmaya başladım. O zamanlar harçlıklarım avon’a, oriflame’a yettiğinden açılışı onlarla yapmıştım. Faydasını gördüm mü pek hatırlamıyorum zaten o yaşlarda amaç kırışıklıktan ziyade cildin kuru kalmasını önlemek(bana göre).

Ne zaman ki ben arifle evlendim, annesini, annanesini, dayısını, teyzesini … gördüm ozaman ciddi ciddi arayışlara girmem farz oldu.
Bir arkadaşımın da tavsiyesiyle yıllar önce ilk esteelauder la tanıştım. İlk hevesle Allah ne verdiyse aldım. Şoku kasada yaşadım 1 yıl taksit ödedim :) Aşağıda kullandığım ürünlerin görseli mevcut. Peeling ve günlük temizleme jelini düzenli kullanmadım ama Advanced night repair serumu, Resilience Lift kremi, Revitalizing supreme göz altı kremini 1,5 yıl kadar çok düzenli kullandım. Faydası olduğuna da kesinlikle inanıyorum. Daha sonra göz altı kreminde farklı arayışlara girdim bunun nedeni kesinlikle memnuniyetsizlik değil. Bir doktorumuz bana babam ilk kansere yakalandığında şunu söylemişti: Hiç bir zaman aynı markayı kullanma, aynı peynirciden alışveriş etme, aynı şampuanı kullanma bla bla bla, düzenli aralıklarla yine güvendiğin başka bir marka ile değiştir. Bunu tüm hayatında uygula dedi. Bilemiyorum belki mantıksız bulabilirsiniz ama ben hak verdim kendisine. O gün bugündür de bunu uygularım. O yüzden göz altı kreminde yves rocher’a(rides&eclad) yöneldim, fiyat olarak esteelauder dan biraz daha uygundu. Ondan da memnun kaldım diyebilirim.

Sonra snapchatte sizin de yönlendirmelerinizle khiels le tanıştım. Aldığınız ürünlerin yanında epey de bi eşantiyon ürün veriyolar ki ben en çok bu kısmı sevdim :) Onda da yine serumunu, göz altı ve günlük nemlendirilerini düzenli olarak kullanıyorum. Diğer markalardan farklı olarak ilk sürdüğünüz andan itibaren cildinize bi parlaklık geliyor. BB krem varmış gibi duruyor. Burnumun üst kısımlarında çil olduğu için yaz kış her gün olmasa da aklıma geldikçe avene'in güneş kremini kullanıyorum. Ondan da son derece memnunum. Onu pek değiştirmedim.

Günlük nemlendiriciler ve serum

Gözaltı kremi

Tonik



1 Ekim 2016 Cumartesi

Tatilim geldi diye diye tatili getirenler (2016 Eylül )


Efenim malumunuz interneti sadece oyun oynamak ve engin bilgisayar bilgisine okyanusta damla katmak için uğraşan bir eşe sahibim. Yani diyorum ki şu interneti de bi kere bana tatil rezervasyonu yaptırmak için, bikere çiçek sipariş etmek için, bikere kutlama yemeğine iyi mekan bulmak için falan kullanmaz.(Bak tatil anlatıcam konu nasıl dağıldı, çünkü dertliyim! oku bunları okuuuu) O yüzden yuvayı dişi kuş yapar misyonumla çıktığım evlilik hayatımda tatili de aynı kuş ayarlar misyonuyla devam etmekteyim. Ulan ne var "elinde kredi kartı, internet" yapıver dediğinizi duyar gibiyim. Bi kere kredi kartı da benim olunca ve her sene her sene ben yapınca ve bu iş için kendini paralayan arkadaşlarımın eşlerinden haberdar olunca o iş o kadar zevkli olmuyo be anacım. Neyse sadede geliyorum. Tatil için normalde maaile ağustos ayını tercih ederiz ama bu yıl kısmet olmadı.  Ben de yine tutumluluk abidesi bir kadın olaraktan hazır 25 eylül de evlilik yıldönümümüz, nasılsa arif onun için de ekstra bişey yapmayacak, ben de kendimi boşu boşuna triplere sokup mutsuz olacağıma tatili o zamana denk getireyim dedim. Yanılmadım da insan bi a la carte restorandan bile mi yer ayırtmaz arkadaş! Bunun için ayrıca triplenmek zorunda kaldım o ayrı. Bu seneki tatil yeri olarak Wome Deluxe’e karar verdiM. (farkettiniz mi hep birinci tekil şahıs :( ) Karar verme süreciM de ayrı bir eziyet. Günlerce yorum okuruM, fiyat karşılaştırırıM falan. Neyse saat 15.40 da otele geldik. Kapıda bizi bekleyen bir karşılama komitesi göremedik:). Yani sadece bizi değil adamlar kimseye hoşgeldiniz beşgittiniz demeye tenezzül etmiyorlar. Kocama göre ilk girişteki güvenlik adımızı öğrendikten sonra telsizle girişe haber vermeli ve kapıdaki kişi sizi hoş geldiniz arif bey diye karşılamalı. Böyle yapan oteller yok değil, bu şekilde karşılayıp misafirin gönlünü fethetmekte zor değil ama neyse bizden söylemesi… Kendi imkanlarımızla içeri girip görevlilerin yüzlerine bakmaya başladık yok mu bizle ilgilenecek bir Allahın kulu diye. Ve o da ne karşıdaki bayan bize gülümsüyor. Hemen avını yakalamış kaplan edasıyla atıldım üstüne. Şey biz giriş yaptıracğdıkta:) Tamam sakin olun, arkadaşlar ilgilenicek dedi:) Saat 14.00 ten itibaren odaları teslim alabiliyor olmamız gerekirken bize odanın halen hazır olmadığını söylediler. Tabi o ana kadar rezervasyonun hiç bir aşamasına karışmayan kocam o an yüzüme "al işte senin yaptırdığın yer" der gibi bakıyor. Bakmasa da ben öyle hissettim banane :)

İlk eksiyi girişte vermiştik, al sana ikinci eksi.Şu saatten sonra bizi kral dairesine de yerleştirseler gözümüzden düşmüşlerdi ki onu da yapmadılar:) Artık toplasınlar bakalım kendilerini yerden. Neyse en azından bekledik falan ama deniz manzaralı odayı kapmıştık. Oradan bi yarım artı şahsım adına veriyorum. Ariften o da çıkmadı.

Ben ilk gün arif denize girmeyeceği için bayanlar kompleksini tercih ettim. Koskoca denizi kapatmış adamlar bi girip yüzmesem ayıp olurdu. Ayağımı yengecimsi bişey ısırmasa ve ben akreple yengeci karıştırdığımdan denizden ayağımı akrep soktu diye bağırarak çıkıp bütün kadınları tırstırmasam iyiydi ama, olmuştu bir kere. Adamlar oteli yaparken hiçbir masraftan kaçınmamışlar. Çok geniş bir alana sahip, her yerde hamaklar, salıncaklar... Hani bazı yerlerde 1 tane hamak olur da bütün dikkatinle üzerindeki kalksın diye dikizlemekten yaptığın hiç bir şeyden keyif alamazsın ya, burda o yok işte :) Her yerde var. O yüzden de bi tadı olmuyo kimse binmiyo :)
Neyse ne diyordum adamlar oteli yaparken resmen para akıtmışlar öyle ki logar kapaklarında bile wome deluxe yazıyor. Ama gel gör ki yediğin içli köfteden kıyma yerine bulgur çıkıyor. Bu ne yaman çelişkidir bacılar. Ben ki içli köfte hastası olaraktan o akşamı tamamen içli köfte yemeye adamışken resmen trollendim. Ben şimdi nasıl aramıyayım Adenya’nın cevizli kıymalı içli köftelerini. Bir başka akşam güveçte barbunya var, “bütün bir kışı kendi yaptığın sallamasyon barbunyalarla geçirdin gel bir de güveçte ye de gözün barbunya görsün” dedim kendi kendime, o da ne barbunyalar dipdiri, o özgüvenle mutfağa girip başaşçıya bir barbunya tarifi vermediysem tamamen utandırmamak için tarifi unuttuğumdan falan değil :P. Demem o ki yemekler bizim için fiyaskoydu. Bu diyebileceğimiz tek şey istisnasız her akşam çıkan künefeydi. Artık ne kadar bolduysa ben 2 istiyordum adam bu da benden olsun deyip 3 katıyordu. Tadı da gayet güzeldi.

Gelelim sabah kahvaltılarına. Çay bardağının bir lüks olduğunu ben bu otelde öğrendim. Kahvaltıda çaylar su bardağında ikram ediliyor. Zaten kahvaltıdan kahvaltıya çay içen ben için bu durum oldukça can sıkıcı olmuştu. En son garsondan ısrarla çay bardağı istediğimde önce yok dedi baktı şalımın tepesinden alev topları yükseliyor en son bulup getirmişti ama bu seferde çay kaşığı yoktu. Neyse çatal bıcak sapları böyle zamanlar için değil miydi zaten.


Öğle yemekleri bile diyemicem çünkü akşamdan kalanlardan biraz bişeyler konuyordu. Aslında bu alışık olduğumuz bir durum diğer otellerde de. Ama biz bunu nefis gözlemeler yapan ablaların gözlemeleri ile telafi ediyorduk bir selgede, bir berada. Burada malesef o da yoktu. Otel için hiçbir masraftan kaçınmayan yöneticiler yemekler konusunda neden bu kadar saldım çayıra moduna girmişler, anlamak zor. Hele de benim kocam gibi ömrünü yemek yemeye adamış adamlar seneye tekrar nasıl getirtilir o otele.

Neyse sonuç olarak, gördüğüm en güzel denizlerden biriydi, doğru düzgün akşam aktiviteleri olmasa da çam ağaçları, deniz ve havuz üçlüsüyle kendinize çok güzel bir köşe bulup eşinizle sohbet ederek akşamlarınızı değerlendirebilirsiniz. Ben seneye de tercih edebilirim ama arif ı ııh...

Haydin bana müsade bi yüzüp gelicem...



Durun be ne yüzmesi çamaşır makinesi zır zır tekmil veriyo 32 don, 23 fanilayla çamaşırlar asılmaya hazırdır komutanım diye :(









26 Ocak 2016 Salı

25.09.2011

Tarihler 2011 in 25 eylülünü gösterdiğinde galiba ben evleniyordum. Büyüyünce ne olacaksın sorusunun yanıtı evlencem olan birisi için bugün çok çok şey ifade ediyordu :P. Bi kere sevdiğim adamlaydı, dile kolay neredeyse 6 yıllık bi beraberliğin sonu güzel bitmesin de nolsundu. O kadar emek vermişim, okulu vaktinde bitirsin diye ödevlerini yapmışım, tüm özel günlere ne hediye alınacağını öğretmişim de tüm bu eğitimlerim boşa mı gitseydi. Çok şükür gitmedi be:)